Birbilen Hukuk Bürosu

Akaryakıt Bayilik Sözleşmeleri, Tonaj Taahhütnameleri ve Cezai Şart

  1. Akaryakıt Bayilik Sözleşmesinin Niteliği

Rafinerilerde üretilen veya ithal edilen petrol ürünleri; benzin, gazyağı, jet yakıtı, fuel-oil, kalorifer yakıtı, motorin gibi akaryakıt grubunun pazarlanması, ana dağıtım kuruluşları ve bayilik teşkilatları aracılığıyla yapılmaktadır.  Akaryakıt ürünleri tüketicilere, ana dağıtım şirketlerinin bayilikleri ve doğrudan olmak üzere iki yolla ulaştırılmaktadır. Ana dağıtım şirketlerinin markasını taşıyan 13 bin istasyon yanında hiçbir markaya sahip olmayan “beyaz bayraklı istasyon” sayısı ise 3 bin civarındadır.

Bu yazıda, araçlarımıza akaryakıt almak için uğradığımız Akaryakıt istasyonlarının ana dağıtım kuruluşlarıyla yaptığı bayilik sözleşmesinin kapsamı, bu sözleşmelerinin kanunla sürelerinin kısıtlanması sonrası dağıtım şirketlerince istenen tonaj taahhütnamesi ve buna bağlanan cezai koşulun hukuki durumundan bahsedeceğiz.

5015 Sayılı Petrol Piyasası Kanunu 2. Maddesinde Tanımlamalar ve Kısaltmalar başlığında Akaryakıt İstasyonlarının bayilik faaliyetlerinin tanımını yapmıştır. 5015 Sayılı kanun m.2 (10)’da faaliyeti;

“…Bayilik: Karşılıklı yükümlülüklerin ekinde fizibilite olan bir sözleşmeye bağlanarak akaryakıt dağıtım şirketleri tarafından gerçek ve tüzel kişilere akaryakıtın kullanıcılara ikmali yetkisi verilmesi işlemini…”

şeklinde tanımlamıştır. Bu maddede sözleşme ifadesiyle bayilik sözleşmesi kastedilmektedir. Bunun yanı sıra, aynı kanunun 8. maddesinin birinci fıkrasında ve 7. maddesinin 4. fıkrasında iki hüküm öngörülmüştür. Kanunun 8 inci maddesinin öngördüğü kriteri “tek elden satış sözleşmesi” olarak belirlemek mümkün olmaktadır. 5015 sayılı Kanun’un 8. ve 7 nci maddesinin birlikte yorumlanması sonucunda bayilik sözleşmesinin; 

  1. taraflara karşılıklı yükümlülükler getiren
  2. bayiye kullanıcılara akaryakıt ikmali yetkisi veren
  3. tek elden satın alma sözleşmesi niteliğini taşıyan 

bir sözleşme olduğu anlaşılmaktadır. 

Her ne kadar Kanun’un 8. maddesinde bayilik sözleşmesi için “tek elden satış sözleşmesi” ifadesi kullanılmışsa da Kanun ile düzenlenmek istenen, bayilerin tek bir dağıtım şirketinden akaryakıt tedarik etmelerini sağlamaktır. Tek elden yapılacak faaliyet “satış” değil, “satın almadır.”

  1. Akaryakıt Bayilik Sözleşmesinin Süresi

Bayilik sözleşmesinin süresi, bir diğer ifadeyle azami ne kadar süre ile imzalanabileceği hususu Rekabet Kurulu ve yargı organları tarafından alınan kararlar ile şekillenmiştir. Danıştay 13. Dairesinin Rekabet Kurulunca alınan kararın iptaline ilişkin vermiş olduğu kararın gerekçesine yansıyan hususlar ve nihayetinde çeşitli akademisyenlerden alınan görüşler doğrultusunda almış olduğu 30.10.2008 tarihli ve 05.03.2009 tarihli kararlarında; 

• 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği’nde koşulları belirtilen muafiyetten yararlanabilmek bakımından, bayilik sözleşmeleri ile getirilen rekabet yasağının süresinin beş yılı aşmaması gerektiği,

• Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi ile bağlantılı kredi sözleşmeleri, ekipman sözleşmeleri, uzun süreli kira sözleşmeleri ya da uzun süreli intifa hakkı tanınması gibi şahsi ya da ayni hakların da rekabet yasağının süresini fiilen uzatacak şekilde kullanılamayacağına

karar vermiştir. Bu itibarla, 18.09.2005 tarihinden önce yapılıp da anılan tarih itibarıyla bakiye süresi 5 yılı aşan anlaşmaların 18.09.2010 tarihinde; 18.09.2005 tarihinden sonra yapılan anlaşmaların ise yapıldıkları tarihten itibaren beşinci yılın sonunda uygulanmalarına son verilmesi gereği ortaya çıkmıştır.

  1. Asgari Satış Taahhüdü ve Cezai Şart

Rekabet kurulunun yukarıda anılan kararına göre, dikey anlaşma niteliğinde olan akaryakıt bayilik sözleşmelerinin azami süresi 5 yıl olmakla beraber bu süreyi dolaylı yollardan uzatmayı amaçlayan kredi sözleşmeleri, ekipman sözleşmeleri, uzun süreli kira sözleşmeleri vb. sektörel ihtiyaçlara binaen dağıtım şirketleri ve bayiler arasında yapılan sözleşmelerin de süresi de bayilik sözleşmesinde öngörülen 5 yıllık süreyi aşamayacak şekilde sınırlanmıştır. Bu gelişmenin bayi ve dağıtıcı ilişkilerini yeniden şekillendiren önemli sonuçları olmuştur. Halihazırda azami 5 yıllık süreyle yapılan Akaryakıt Bayilik Sözleşmelerinde bayilerden yıllık “Tonaj Taahhütnamesi “ istemeye başlamışlardır. Buna göre, ilgili yılın veya sözleşme süresinin sonunda bayiler tarafından yerine getirilemeyen satış tonaj taahhütlerine karşılık olarak yine sözleşmelerde ton başına belirli miktarlarda cezai şart hükümlerine yer verilmekte ve kimi durumlarda bayilerden yerine getirilemeyen satış tonajı taahhüdü nedeniyle cezai şartın tazmin edilmesi talep edilebilmektedir. 

Dağıtıcılar, bayilerden yıllık satış taahhüdü almakla, hem sözleşme yaptıkları bayiler için yapmış oldukları yatırımların geri dönüşünü, hem sözleşmeden bekledikleri faydayı, hem de Petrol Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin “Lisans Başvurusu” başlıklı 7 inci maddesinin yedinci fıkrasının (c) bendinde, dağıtıcı lisansı başvurusunda bulunacak kişilerin “pazarlama projeksiyonunda beyaz ürün (benzin ve motorin) niteliğindeki akaryakıt yıllık satış hedefinin en az 60.000 ton olması” şartına yer verildiğinden 60.000 ton benzin ve motorin pazarlama yükümlülüğünü yerine getirmeyi garanti etmeyi amaçlamaktadır. 

Asgari satış taahhüdünün, aslında uzun zamandır sektörde sürdürülen bir uygulama olduğu bilinmektedir. Ancak, bu uygulamanın taraflar arasında uyuşmazlıklara neden olması pek karşılaşılan bir durum değildi. Zira, dağıtım şirketleri çoğu zaman bayilerine yapmış oldukları yatırımların geri dönüşünü ve sözleşmeden bekledikleri faydaları, bayilik sözleşmeleri ile bağlantılı kredi sözleşmeleri, ekipman sözleşmeleri, uzun süreli kira sözleşmeleri ya da uzun süreli intifa hakkı tanınması gibi şahsi ya da ayni hakları kullanarak sözleşme sürelerini uzatmak suretiyle sağlayabilmekteydi. Lakin Rekabet Kurulu’nun yukarıda değindiğimiz kararları sonrası sözleşmelerin sürelerinin dolaylı yollardan uzatılmasının önüne set çekilmesiyle birlikte, asgari satış taahhüdü daha geniş bir uygulama alanı bulmaya başlamış ve yerine getirilemeyen taahhütlerin tazmini amacıyla dağıtım şirketleri tarafından başlatılan hukuki takibatlar günden güne artış göstermiştir. Ayrıca bu satış taahhütlerinin karşılanamadığı durumlarda, dağıtım şirketlerinin tazminat tehdidiyle yeni sözleşme yapmak, sözleşme süresini uzatmak veya yeni sözleşmelerde kendi lehine kar marjları belirlemek için bayilerini zorladığı iddiaları da ortaya atılmıştır.

Rekabet Kurumu ve EPDK’nın Yaklaşımı:

Konu hakkında bayilerin, Rekabet Kurumuna yapmış oldukları başvurular hakkında Rekabet Kurulu, “ticari ve taraflar arasında özgürce belirlenmesi gereken bir husus olduğu ve bununla ilgili olarak ortaya çıkan anlaşmazlıkların mahkemelerde çözümlenmesi gerektiği” gerekçesiyle “Satış tonajı taahhüdüne ilişkin başvuruların, mevcut durumda 2002/2 sayılı Tebliğ kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığına” ve “konunun sektördeki etkileri dikkate alınarak 4054 sayılı Kanun’un 30. Maddesinin (f) bendi uyarınca EPDK’ya intikaline” karar vermiştir. Ancak, EPDK’nın ise bugüne kadar kendisine yapılmış başvurularla ilgili herhangi bir kararı ya da düzenlemesi yayımlanmamıştır.

Yargının Yaklaşımı: 

Yargıtay Hukuk Daireleri Genel Kurulu’nun 20/03/1974 tarihli ve E.1970/1053-K.1974/222 sayılı kararında;

“ TK’nun 24. Maddesi ile tacir olan şahsa ve akdine tanınmış olan bu akit serbestisi bütün akitler için sınır çekmiş olan BK’nun 20. Maddesi ile takyit edilmiştir. Cezai şart borçlunun iktisaden mahvını mucip olacak derecede ağır ve yüksek ise adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptal edilmesi gerekir. Borçlu tacir olsa dahi böyle bir durumda ceza iptal edilebilir. Çünkü ahlak ve adaba aykırılık dolayısıyla şartın butlanı genel bir hükümdür. Borçlu tacir olsa dahi böyle bir şart iptal edilir.”

şeklinde içtihat geliştirmiştir.

HGK’nun 26/11/2001 tarihli ve E.2001/9-1175_K.2001/166 sayılı ilamında da;

“…Her ne kadar TTK’nun 24. maddesinde ‘tacir sıfatını haiz borçlunun BK’nun 161. Maddesinin 3. Fıkrasında yazılı hallerde cezai şartın aşırı olduğunu ileri süremeyeceği’ belirtilmişse de, HGK’nun 20.3.1974 t. Ve 1970/1053.,-1974/222 K. Sayılı kararı ile hakimin ticari işlerde dahi cezai şartın ahlak ve adaba aykırı olup olmadığını incelemesi gerektiği kabul edilmiştir.

O halde, Mahkemece Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen …. nedenler ve özellikle somut olayın özellikleri göz önünde bulundurularak cezai şarttan uygun oranda indirim yapılması gerekir. …”

değerlendirmesine yer vermiştir.

Bu kararlardan da anlaşılacağı üzere Yargıtay borçlunun tacir olması durumunda bile kararlaştırılan cezai şartın fahiş ve borçlunun ekonomik açıdan mahvına sebep olacak nitelikle olması halinde, cezai şartın ahlaka aykırı sayılarak geçersiz sayılması gerektiğini kabul etmektedir.

Bayilik sözleşmesinde bulunan tonaj taahhüdü ihlaline dayanan alacak davasında ise Yargıtay 19. HD’si 21/12/2016 tarihli ve 2016/6702 E. – 2016/16086 K. sayılı kararında;

“Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 22. maddesi uyarınca tacir sıfatını haiz borçlu, fahiş̧ olduğu iddiasıyla cezai şarttan indirim yapılmasını mahkemeden isteyemez ise de, kararlaştırılan cezai şartın tarafların ekonomik yönden yıkımına sebep olacak derecede fahiş olduğunun belirlenmesi halinde makul düzeyde indirim yapılabileceği Yargıtayca kabul edilmektedir. Bu itibarla mahkemece bu davada talep edilen ve hüküm altına alınan cezai şartın ekonomik yönden davalının yıkımına sebep olup olmayacağı yönünden davalının mali durumu gözetilerek ticari defter kayıtları ve bilançoları üzerinde konusunda uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılıp ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekir…” 

şeklinde değerlendirmede bulunmuş, Yargıtay, fahiş cezai koşulun tamamen veya kısmen iptalinin mümkün olduğunu kabul etmiş olmakla beraber, cezai koşulun ekonomik yönden bayinin yıkımına sebep olup olmayacağı konusunda uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılıp, alınacak detaylı bilirkişi raporu ile diğer deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç dairesinde karar verilmesine karar vermiştir.

Anlaşılan o ki, dağıtıcının bir yıldan uzun süreli bayilik sözleşmelerinde yer alan asgari alım/satış taahhüdünü yerine getirmeyen bayiye takip eden yıllar bakımından herhangi bir ihtar çekmeden ve ihtirazı kayıt koymadan ifaya devam etmesi halinde önceki yıllara ilişkin cezai şart talep edemeyeceği; hatta dağıtım şirketinin TMK madde 2’de düzenlenen iyi niyet kuralına aykırı davrandığına kanaat getirilen durumlarda cezai şartın tahsilini hiç isteyemeyeceği, açık ve herhangi bir şüpheye yer vermeyecek şekilde Yargıtay tarafından kararlaştırılmış bulunmaktadır.

  1. Özet ve Sonuç

Özetle, Akaryakıt istasyonu bayilik sözleşmesi, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu tarafından tanımlanan ve akaryakıt dağıtım şirketlerinin tüzel ve gerçek kişilere akaryakıt ikmali yetkisi verdiği karşılıklı yükümlülüklerin düzenlendiği bir sözleşmedir. Bu sözleşme, bayinin kullanıcılara akaryakıt sağlama yetkisini içerir ve genellikle tek bir dağıtım şirketinden akaryakıt tedarik etmeyi amaçlar.

Bayilik sözleşmelerinin süresi, Rekabet Kurulu ve yargı organları tarafından belirlenmiştir. Özellikle bayiler ve dağıtım şirketlerinin sözleşme ve sair yasal uygulamalar açısından menfaatler dengesinin sağlanması amacıyla süre sınırlaması getirilmiştir. Sözleşme süreleri 5 yıldan uzun belirlenemeyeceği için, bayiler ve dağıtım şirketleri arasındaki ilişkiler önemli ölçüde etkilenmiştir.

Asgari satış tonajı taahhütleri, bayilik sözleşmeleri kapsamında yer alır ve bayinin her yıl belirli bir satış miktarını taahhüt etmesini içerir. Bu taahhütler yerine getirilmezse, sözleşmelerde ton başına belirli miktarlarda cezai şartlar öngörülür ve bayilerden bu nedenle tazminat talep edilebilir.

Rekabet Kurulu, asgari satış tonajı taahhütlerinin sektördeki rekabeti artırabileceğini düşündüğü için bu konuda düzenleme yapılmasını önermektedir. Ancak, bu konuda henüz somut bir düzenleme olmadığı için bayiler ve dağıtım şirketleri arasındaki uyuşmazlıklar mahkemelerde çözümlenmektedir.

Türk Borçlar Kanunu’na göre, cezai şartlar sözleşme özgürlüğü çerçevesinde belirlenebilir. Ancak, cezai şartın miktarı ahlaka, kamu düzenine ve tarafların ekonomik durumuna uygun olmalıdır. Yargı, fahiş cezai şartları kabul etmeme eğilimindedir ve bu şartların adil olmadığı durumlarda indirim yapabilir.

Sonuç olarak, akaryakıt bayilik sözleşmeleri ve asgari satış taahhütleri konusu, Türk Borçlar Kanunu ve Yargıtay içtihatlarına dayalı olarak ele alınmakta, cezai şartların geçerliliği ve miktarı, her durumda dikkatlice incelenmelidir.

Av. İbrahim Birbilen

Diğer İçeriklerimize Göz Atın.

Bir yanıt yazın